-Hiç yerimden kalkasım yok, biliyor musun?
-Karnım acıktı ama, şimdi kim yemek yapacak ya.
-Spora başlamam lazım ama haftaya başlarım.
Bu ve benzeri serzenişleriniz oldu mu? Pandemide bu gibi yakarışlarda bulunmayan yoktur heralde.
Uzun bir süreden sonra Türkiye'ye gelme fırsatım oldu. İş için geldiğimden, çok gezme fırsatım olmasa da, bir çok arkdaşımı görme imkanım oldu. Fark ettim ki insanlar pandeminin ardından “yeni normal” diye tanımladığımız yaşam biçimini kendilerine göre şekillendirmişler. Ne yazık ki tüm “yeni normal” atalete kapılmış insanlarla dolu.
Son 10 yıldan bu yana, bilim insanları Amerika ve İngiltere gibi gelişmiş toplumların, obezite ile mücadelesini anlattı durdu. (TLC'de Ağır Yaşamlar programını bir çoğumuz görmüş ya da duymuşuzdur.) Biz de, ne yazık ki onlarla dalga geçmekle kaldık. Aynı zorlukları yaşayabileceğimizi hiç düşünmedik.
Pandemi gerçekten tüm dünya için oldukça zorlayıcı bir dönemdi. Henüz tam anlamı ile pandemiden çıkmış olmasak da, yavaş yavaş yaşamlarımıza - maskeyle de olsa - geri dönüyoruz. Pandeminin en büyük zorluğu psikolojikti. Bu kadar uzun süre ve zorunlu olarak kapalı kalmanın üzerimizdeki olumsuz etkilerini gördük, yaşadık ve dönüştürdük. Bununla birlikte 2. en büyük mücadele ise ataletti. Atalet te beraberinde obezite ve kilo sorunlarını getirdi. Ataletin tanımı kısaca eylemsizlik isteği diyebiliriz. Pandemide uzun süren hareketsiz ya da kısıtlı hareketli yaşamlarımız, artık normalimiz haline geldi. Bu haftaki Türkiye ziyaretimde bir çok insanı daha kilolu, daha hareketsiz buldum. Bu da beni oldukça üzdü ve endişelendirdi açıkçası. Bu sebeple sizlerde farkındalık oluşturabilmek için bu yazıyı paylaşmaya karar verdim.
Sağlık Bakanlığı'nın tanımına göre: “Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır.”
Dip Not: Sağlık Bakanlığı'nın beslenme ve obezite konusundaki sayfalarını aşağıdaki bağlantılardan bulabilirsiniz. Gerçekten kaliteli ve faydalı bilgilere yer vermişler. Ne yazık ki, biz okumayı da çok sevmeyen bir toplumuz. Ancak bu konudaki ataletinizi yenip kısa ve açıklayıcı sunumlara bakacağınızdan eminim. :)
Bu konuda farkındalık yaratmak için çok fazla bilgi yazmaya gerek yok. Ancak “Ofis Çalışanları için Fiziksel Aktivite” sunumundaki fiziksel aktivitenin sağlıktaki olumlu etkileri gerçekten can alıcıydı. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Fiziksel Aktivite; erken ölüm riskini %30, kalp krizi / inme riskini %20-35, Tip 2 Diyabet riskini %30-40, kalça kırıkları riskini %36-68, mesane kanseri riskini %30, meme kanseri riskini %20, depresyon / demans riskini %20-30 oranında azaltmaktadır. Bunların fiziksel aktivite ile hayatınıza katabileceğiniz olumlu değişiklikler olduğunu unutmayın. Tersini uyguladığımızda tüm bu olumlu oranlar, olumsuz oranlara dönüştüğünü de unutmayalım.
! Fark Et: Şimdi ekrandan gözlerini kaldır. En son ne zaman yerinden kalkıp hareket ettiğini düşün! Eğer yarım saatten fazla bir zamandır olduğun yerdeysen kalkıp bir açma germe yap. Evdeysen mutfağa gidip bir su iç. Bu yazıyı okuduğuna göre yerinden kalkmanı engelleyecek kadar acil bir işin yok demektir. Ofisteysen de bir yan departmana kadar yürüyüp gelebilirsin. Okuldaysan koridorda bir tur atıp gelebilirsin.
Umarım yine farkındalık anlamında faydalı bir yazı olmuştur. Her zaman olduğu gibi; “Farkına var, dengeyi bul ve değer üret.”
Kaynaklar
https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/obezite
https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/beslenme
https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/birimler/saglikli-beslenme-hareketli-hayat-db/Obezite/brosurler/yuruyus-recetesi.pdf