Duygusal Zekâ Nedir?
Duygusal zekâyı duydunuz mu? Ben yaklaşık 5-6 yıldır bu terimi biliyor ve az çok üzerine bir şeyler okuyor ya da dinliyorum. Ve ne yazık ki yetişkin olmanın verdiği ‘Ben biliyorum.' tuzağına düştüğümü fark ettim. Geçtiğimiz hafta sonu, İngiltere'deki bir Türk topluluğunda tanıştığım bir arkadaş çevrem ile keyifli bir akşam yemeği yedik bizim evde. İsime gerek yok ama masanın başında bir ayakkabı tasarımcısı, bir sözleşme avukatı, bir psikoloji son sınıf öğrencisi, bir yatırım ve muhasebe öğretmeni vardı.
Çıkış noktasını hatırlamıyor olsam da, konu “Fake it until make it.” sözüne geldi. Bu özdeyiş kabaca bir konuda başarılı olana kadar öyleymiş gibi yapmanın, size fayda sağlayacağını ifade ediyor. Detayını internetten araştırabilirsiniz. Kimseyi etkilememek adına kendi düşüncemi dile getirmeden, bu söze inanıp inanmadıklarını sordum. Aldığım cevaplar genellikle ifadenin doğru olduğu yönündeyken, bir duruma göre değişir ve bir de yanlış olduğunu düşünen cevap aldım. Ben de inanmayanlardan taraftım aslında. Ancak o kadar kaliteli bir fikir alışverişi oldu ki, günün sonunda bu ifadenin eğer mış gibi yapılan şeyin kişinin kendi arzuladığımız bir nokta ise fayda sağladığını, ancak bir zorunluluk olarak yapılan bir şey ise uzun vadede hiç bir fayda sağlamayacağı çıkartımını yaptık. En azından benim aldığım ders buydu.
Bu arada yakın zamanda Doğan Cüceloğlu'nun ‘Mış Gibi’ Yetişkinler kitabını okudum. Mış gibi yapmanın özellikle Türk toplumu üzerinde etkileri üzerine harika bir kitap. Herkesin okumasını tavsiye ederim. (Aynı zamanda NBK platformunda kitapbı yorumlayabilirsiniz.)
Bu hikayeyi anlatma sebebim, iş yerinde yaşadığım kendimi ifade zorluğunun bu özdeyiş ile ilişkisinden kaynaklı. Bu sözü bana bir ekip lideri 3-4 yıl önce söylemiş ve kariyerim için bazı konularda mış gibi davranmanın şart olduğunu söylemişti. Ben de bunu kariyerime adapte etmeye çalıştım. Ancak oturmayan bir şeyler vardı. Bunu da yöneticimle paylaştım. Aldığım geri bildirim; bunun bir süreç olduğunu, başta üzerime bol gelen bir yelek gibi emanet duracağını, ancak zamanla fazlalıkları attığım zaman üzerine tam oturacağı oldu. Nitekim bazı konularda (şimdi düşününce kendi arzuladığım konular olduğunu fark ediyorum) uzun vadede faydasını da gördüm. Fakat bir çok konuda da, zorunda olduğum için yaptığım şeyler fayda sağlamaktan öte kaygılarımı arttırdı.
Burada 2 önemli farkındalık kazandım. Birincisi; eğer bir konuda kendi isteğinizle değil de mecburiyetten bir şeyler yapıyorsanız, bu yelek hiç bir zaman üzerinize oturmayacak. İkinci olarak; ben duygusal zekayı sadece kendi dugularının farkında olup, onları ifade etmeye odaklanmanın doğru olduğunu düşünmek, karşımdakine nasıl hissettirdiğin hiç önemli değilmiş gibi hareket ediyordum. Bu da kendimi ifade edemediğim için beni zor durumda bırakıyor. Sürekli sadece şikayet eden, yapıcı değil, yıkıcı eleştiri yapan biri olduğumu fark ettim. Ek bir farkındalık da, 'duygusal zeka ne? ben biliyorum.' egomun ne kadar yanlış olduğunun farkına varışım oldu.
Aklıma TRT'nin bir dizisi Yunus Emre, geldi. Tapduk Emre, her şeyi medresede öğrendiğini düşünen Yunus Emre'den, “ben bilmem” zikri çekmesini istemişti. Vaktiniz olursa izlemeye değer olduğunu düşündüğüm bir dizi.
Aslında çok basit bir şekilde Vikipedi'yi açsak bile duygusal zekanın bir tek kendi zekamızla ilgili olmadığını görebiliriz. Ancak yetişkinlerin 'ben biliyorum' yaklaşımı, öğrenmeye kapatıyor bizi. Bu konuda çocukları örnek almalıyız bence. Her konuda sürekli meraklı olan, bilmediğini çekinmeden ifade ederek, aklına gelen her şeyi soran çocuklar gibi. Hadi Vikipedi'ye göre duygusal zekanın tanımına bir bakalım.
Duygusal zekâ veya yaygın İngilizce ifade edilişiyle EQ (Emotional Quotient), bir insanın kendisine veya başkalarına ait duyguları anlama, sezinleme, yönetme ve yönlendirme yetisi, kapasitesi ve becerisinin ölçümünü tanımlamaktadır. Göreceli olarak yeni bir kavram olan duygusal zekâ'nın tanımlanışı sürekli değişmekte ve güncellenmektedir. Bazı psikologlar, duygusal zekâ ve duygusal bilgi olmak üzere iki ayrı terimin kullanılmasını tercih etmektedirler.
Günün sonunda, öz olarak yaptığım çıkartım şu; Duygusal zeka yalnızca kendi duygularının ustası olmakla alakalı değil. Tabi ki, kendi duygularının farkında olmak ve ona göre davranmak önemli. Ama asıl seni duygusal zeki yapacak şey başkalarına ne hissettireceğinin farkında olmak, doğru kelimelerle kendini onda doğru duyguyu oluşturacak şekilde ifade etmek. Umarım bu öğrendiklerimi kendi hayatıma adapte edebilirim.
Her zaman olduğu gibi; "Farkına var, dengeyi bul ve değer üret.