"Kaç gündür hayattasınız?" hiç düşündünüz mü? Bir internet ünlüsünün 10.000 gün yaşındayım demesinden sonra buna daha çok dikkat etmeye başladım. Peki 1.153 gün hayatınızın yüzde kaçını kaplıyor? Ben 11.740 küsür gün yaşımdayım. Yani 1.153 gün benim ömrümün neredeyse yüzde 10'u yapıyor. 1.153 benim İngiltere'de resmi olarak ikamet ettiğim süre. Zaman algısı karışanlar için 3 yıl 2 ay gibi bir süre. Hayatımın %10'u burada geçti. Ve artık Türkiye'ye döndüm. İyi ya da kötü olarak değerlendirmek istemiyorum ancak bu sürenin çok büyük bir kısmı Covid-19 pandemisi ile geçti. Kendi içinde faydalarını da zorluklarını da gördüm. Ancak bu da ayrı bir konu.
Bugün sizlere paylaşmak istediğim bu süre zarfında tecrübe ettiklerimi bir kaç paragraf ile aktarmak. Yakın bir zamanda, Türkiye ve İngiltere ararsında bir karşılaştırma videosu da çekeceğim. Bunu da yine buradan sizlerle paylaşacağım.
Öncelikle yapacağım değerlendirmeleri, içinde bulunduğum koşullara göre yaptığımı paylaşmak istiyorum. İngiltere'de ortalama bir mühendisin yaşam şartlarına sahibim. Kitalık 2+1 küçük bir ev, orta seviye bir araç ve orta seviyeden biraz az ekonomik gelirim olduğunu söyleyebilirim. Bunları Türkiye'deki ortalama bir mühendisin yaşamı ile kıyaslayabilmeniz için söyledim. Ancak İngiltere ile ilgili paylaşacağım şeylerden biri bu noktada aklıma geldi. Çok özel bir durum yoksa, burada bir çöpçü de, müdür de, hemen hemen aynı imkanlara sahip. Çöpçü örneğini vermem her hangi bir meslek dalını aşağı görmemden dolayı değil, lütfen beni yanlış anlamayın. Sadece Türkiye'de gelir farkının yüksek olduğu 2 meslek grubundan örnek vermek amacım.
İngiltere'de yaşamsal gereksinimler, gelire oranla oldukça uygun. İngiltere'de gelir konusu biraz karışık ancak 1 Nisan 2022'den itibaren geçerli hükümet kararı ile en düşük gelir saat başı 9.5 sterlin. Yani asgari ücreti aylık 1500 sterlin civarında düşünebilirsiniz. Ne yazık ki kur farkı çok yüksek olduğu için direk döviz dönüşümü yapmak sağlıklı bir sonuç vermeyecektir. Dünün TCMB İngiliz sterlini kuru 19.71 civarında. Direkt çarptığınızda 29.500 Türk Lirası gibi bir rakam çıkıyor ortaya. Bu konuda daha doğru bir kıyas yapabilmek adına, gelirin tamamı ile alınabilecek ürünlerin miktarlarını belirtmek size daha sağlıklı bir iç görü verecektir. Şu anda benzin litre fiyatı 1.639 sterlin. Yani asgari ücret ile yaklaşık, 915 litre yakıt alınabilir. Türkiye için aynı hesabı yapacak olursak asgari ücret 4250 lira ve benzin fiyatını da 22,06 aldığımızda, Türkiye'de asgari ücret ile yaklaşık 193 litre yakıtı alabiliyorsunuz.
Türkiye'de bir Ford Puma'nın başlangıç fiyatı 562.000 civarında. İngiltere'de Ford Puma 28.000 sterlin civarında. Bu fiyatların gün be gün çok farklılık gösterebileceğini belirtmekte fayda var. Şimdi İngiltere'de yaşayan bir kişi bu aracı satın almak istediğinde 19 maaşını bu araca harcaması gerek. Türkiye'de aynı durumdaki bir kişi yaklaşık 132 maaşını aynı araca sahip olmak için harcaması gerekiyor. Türkiye'de otomobilin bir özel tüketim ürünü olması, buradaki büyük farkta önemli bir etken. Ancak kabaca yorumlamak gerekirse İngiltere'de araç sahibi olmak Türkiye'ye göre 6 kat daha kolay.
Diğer karşılaştırabileceğim ürünler tamamen marka-kalite denkleminde değişkenlik gösterebilir. Ancak kabaca şu bilgiyi verebilirim. 2 kişilik (çocuksuz) bir aile için tüm mutfak ve temizlik masrafları 450 sterlin civarında tutuyor. Bu rakamın içinde eğer isterseniz tüm et ve alkol ürünlerini de dahil sayabilirsiniz. Türkiye'de gözlemlediğim kadarı ile serbest piyasa ekonomisinde marketler birbirine paralel fiyat arttırma politikası izliyorlar. İngiltere'de ise genel olarak birbirine fiyat düşürten bir piyasa var. Tabi bu söylediğim son 2 yıldaki pandemi ve sonrası ekonomik durgunluk öncesi içindi. Şuanda sadece İngiltere değil, tüm dünyada ürün fiyatları bariz bir artış gösteriyor. Tabi oransal farkları göz arda ediyorum.
Yaşamın önemli bir ayağı da barınma. İngiltere'de barınma konusu biraz pahalı diyebilirim. Yine maaşa göre oransal bir değerlendirme yapmaya çalışıyorum. İngiltere'de ev satın almak zor. Kiralar da Londra dışına çok çıkmıyorsanız pahalı diyebilirim. Örneğin 2+1 ve 80 m2'den küçük evlerin kirası ortalama 1000- 1500 sterlin civarında. Aynı evi satın almak istediğinizde de en az 500.000 sterlini gözden çıkartmanız gerekiyor. Bu fiyat Londra merkezinden biraz uzak 4. zon ve 9. zon arasındaki evler için geçerli. İngiltere'nin kuzeyinde gayet uygun evler de mevcut, ancak onlar için mukayese yapacak kadar bilgim yok. Türkiye'de kendi bölgenizdeki benzer ev fiyatları ile karşılaştırmayı size bırakıyorum. Ancak İngiltere'de ihtiyaç sahipleri için devletin çok büyük yardımları olduğunu da söylemem gerek. Eğer evsizseniz size belediye bir konaklama alanı temin edebiliyor. Aynı zamanda yalnız bir anneyseniz, (Single Mum, yani evlenmiş boşanmış ya da hiç evlenmemiş çocuk sahibi kadın) devlet size ev ve çocuk için de ilave yardım yapıyor. Aynı zamanda sosyal haklarınız da oldukça fazla.
Sağlık, yaşamın bir diğer önemli ayağı. Öncelikle İngiltere'de insanların bize göre vücut dirençlerinin daha güçlü olduğunu söyleyebilirim. Sanırım küçük yaşta çocuklarını soğuğa karşı fazla korumacı olmamaları genel bir bağışıklık sistem direnci sağlıyor. Türkiye'de özelikle yeni doğan çocukları sürekli kundaklayıp, sarıp sarmalamak aslında o kadar da faydalı olmayabilir. Kesinlikle daha fazla yeşil alana ve iş-özel yaşam dengesine sahipler. Bu da onlarda genel bir sağlık avantajı sağlıyor. Daha sabırlı ve saygılılar. Bu da yine günlük stres miktarını azaltarak sağlığa olumlu etki ediyor. Gıda tüketiminde de bir eksiklik olmadığı için yine sağlık açısından avantajlılar. Obozite sorunu yaşayan insanlar olmasına rağmen, günlük sportif aktivite yapan da çok insan var.
Tüm bu avantajlı özelliklerin üstüne, bence sağlık sistemleri geliştirilebilir. Öncelikle burada direkt hastaneye ilgili bölüme gitmek diye bir şey yok. Öncelikle bağlı bulunduğunuz sağlık ocağına gitmeli ve orada aile hekiminizden sevk alarak hastaneye geçmelisiniz. Bu süreçte randevular oldukça uzun zaman sonraya veriliyor. Türkiye'deki “Acil” departmanları burada sayıca çok az ve çok yavaş işliyor. Gerçi bizdeki sistemi de kötü niyetle kullananlar yıpratıyor ancak ikisinin arası bulunmalı bence. Ne Türkiye'deki gibi suistimale müsade etmek ne de buradaki gibi çok katı bir şekilde engellemek doğru değil. Buradaki insanlar genel olarak sağlık hizmetlerine ulaşmanın zorluğunun bilincindeler, buna göre hareket ediyorlar ve kendilerine daha çok dikkat ediyorlar. Ve burada özellikler eczaneler bir ön klinik gibi çalışabiliyor. Çok özel bir durum olmadığı sürece sizi dinleyip sorununuza göre size ilaç verebiliyorlar. Özel reçete ile verilen ilaçlar hariç tabi ki. Reçete ile aldığınız ilaçlara ucuz ya da pahalı fark etmeksizin, ilaç başı bir para ödüyorsunuz. Bu bedel ilaç çok uygunsa düşmüyor. Normalden fazla para ödüyorsunuz.
Son olarak şunu belirtmeliyim ki, hizmete ulaşmak ne kadar zor olsa da, ulaştığınızda aldığınız hizmet kalitesi çok yüksek. Doktorlar seri üretim gibi sizi gel geç yapmıyor. Geçmişinizi, durumunuzu çok dikkatli inceleyip gerekli tetkikler nelerse özenle yapıyorlar.
Anne babalar için bir diğer konu da çocuklarının eğitimi. İngiltere genelinde eğitim sisteminin bizden daha iyi olduğunu bir çok kişiden duydum. Birinci elden eğitimi gözlemleme şansım olmadığı için vereceğim bilgiler genel olarak çevremdeki çocuk sahibi kişilerden edindiklerim. İngiltere'de en az 1-2 yıl daha erken örgün eğitime başlıyorlar. Genel olarak çocukların yeteneklerine göre aileleri yönlendiriyorlar, eğitim kalitesi de daha yüksek ve çocuklara çok küçük yaşta birey bilincini de veriyorlar. Tabi ki bunlar üçüncü tekil kişi olarak duyduğum şeyler. Özel durumlar olabilir. Direkt İngilizce öğrenmenin avantajını söylemiyorum. Lise ve Üniversite eğitimleri de kesinlikle dünya standartlarında. Burada küçük bir dipnot belirtmek isterim. Burada küçük yaşta uyuşturucu kullanımı önemli bir sorun olmaya başlamış. Bu noktada çocuğunuzla yapacağınız ikili iletişim çok önemli. Seçtiğiniz muhit de bu noktada önemli bir katelizör.
Gelelim iş yaşamına. Öncelikle İngilitere'de çalışma saati haftalık 40 saat. Türkiye'de 45 saat. Esnek çalışma koşulları bizdekinden çok daha önce başlanmış. İnsanlar da erken kalkmaya alışık oldukları için sabah 7'de başlayıp 3'te çıkabiliyorlar. Bu da neredeyse bir gün içinde iki ayrı gün yaşamak gibi oluyor. Çünkü 3'ten sonra rutinleri olan spora gitmek, arkadaşları ile buluşup bira içmek, eve gidip yemek yemek, film seyretmek gibi bir çok aktiviteye yetiyor.
Zamanın üzerine ilave olarak çalışma koşulları da kesinlikle çok rahat. Bizde genel ihtiyaçlar (Bilgisayar, masa, diğer donanımsal ve yazılımsal gereksinimler) çok daha düzenli şekilde temin ediliyor. Biz de bunlar sürekli problem oluyor. Günlük toplantıları bize göre çok daha verimli yönetiyorlar. Olabildiğince tüm toplantıları bir ajanda sırasına göre düzenliyorlar. Bizdeki gibi sürekli bir kriz hali gözlemlemedim. Bir problem meydana geldiği zaman problem için suçlayacak bir kişi aramıyorlar. (Bizde ne yazık ki önce “Kim yaptı bunu?” sorusu çok rahatsız ediciymiş. Şimdi çok daha iyi anlıyorum.) Öncelikle çözümlere odaklanıyorlar. Olabildiğince iş birliği içinde çalışıyorlar. Ancak bu kesinlikle birbirinin işini yapmak anlamına gelmiyor. (Bizde bu da çalışma koşullarını zorlaştıran bir durum.) Kişiler daha çok uzmanlık alanlarında uzun süre harcıyor. Bizdeki gibi bir kişi her işten anlamalı mantığı yürütmüyorlar. Özellikle bu uzman kişilerin verdiği mühendislik kararları sorgulanmıyor. Sonuçları ne olursa olsun, alınan kararları takip ediyorlar. Bizde ne yazık ki “Kervan yolda düzülür.” mantığı onlarda kesinlikle yok. Olabildiğince her şeyi planlıyorlar. Bu da genel kriz anlarının meydana gelmesini önden engelliyor. Tüm bu güzel yanlarının yanında brokrasi ve pratik zeka konusunda gelişime açıklar. Süreçler bazen çok uzayabiliyor. Bizim basit ve hızlı bulduğumuz çözümler onları şaşırtabiliyor.
İş yaşamında onlardan öğrenebileceğimiz önemli dersler olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bunlar kültür çatışması yaratmadan, bize uygun hale getirerek almamız gerek. Orada çalışan bir sistem, çalışıyor diye direkt alınıp bize entegre edilmeye çalışıldığında bir çok sürtünme ve direnç ve hatta bazen büyük sorunlar meydana getirdiğini birinci elden gözlemledim.
Epey uzun bir yazı oldu farkındayım. Ancak son olarak sosyal yaşamlarından kısaca bahsederek yazımı tamamlayacağım. Eğer buraya kadar sıkılmadan okuyabildiyseniz, değerli zamanınıza karşılık ilave bir teşekkürü borç bilirim. Öncelikle, sosyal olarak bizden kesinlikle farklılar. Bizdeki samimi arkadaşlıkları İngilizlerde görmek çok mümkün değil. Rutinlerinin bir parçası olan arkadaşları bile çok samimi oldukları kişiler değiller. Aile bağları bize göre çok zayıf. Bu Türk kültüründe ne kadar uç noktada ise, İngilizler için bir o kadar diğer uca yakın. Buna paralel olarak bireysellik İngilizler için oldukça önemli. Toplum olma bilincinde ziyade, toplum olmanın bazı görevleri olduğunu düşünüyorlar. O görevleri yerine getirmek onlar için yeterli gibi. Bu ifadelerim sizi yanıltmasın. İngilizler oldukça fazla hobisi olan kişiler. Koşu, bisiklet, kaykay, tırmanış, dans, yürüyüş ve aklınıza gelmeyecek bir çok farklı hobileri var. Bu aktiviteleri için oldukça geniş yelpazede alanları da var. Örneğin şehrin her yanında ayrı geniş yeşil alanları var. Eğer bir gün yolunuz düşerse, Hyde Park, Regents Park gibi büyük parklarını gezmenizi tavsiye ederim. Hemen hemen herkes iş çıkışı Pub'a (bizdeki bar gibi alkollü mekanlar) bira içmeyi çok seviyor. Onların en büyük sosyal aktivitesi bu. Aşırı fazla kahve tüketiyorlar. Bir çok farklı kahve markasının her köşe başında bir şubesi var. Buna rağmen, benim en çok aradığım, kafe kültürü onlarda yok. Çayı sütlü ben içemedim. Ama onlar seviyorlar. Onlar için çay demli ve sütlü olmalı. Bizdeki sütlü kahveler gibi düşünebilirsiniz. Yemek, İngilizler için sadece fizyolojik bir ihtiyaç olduğu için çok falza hızlı gıda (Fast Food) tükeyiyorlar. Akşam yemeğinde bir restoranta gitmek onlar için yine sosyal bir aktivite. Çok sık yaptıkları bir şey de değil.
Evet, olabildiğince aklımdaki tüm konuları sizlerle paylaşmaya çalıştım. Umarım faydalı olmuştur. İlave aklınıza gelen konular olursa bana sormaktan çekinmeyin lütfen. Sağlıklı ve bol seyahatli günler. :)
Her zaman olduğu gibi; “Farkına var, dengeyi bul ve değer üret.”
Kaynaklar:
https://www.gov.uk/government/publications/minimum-wage-rates-for-2022
https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/doviz+kurlari/gosterge+niteligindeki+merkez+bankasi+kurlarii
https://www.opet.com.tr/akaryakit-fiyatlari/kocaeli